23 Ağustos 2010 Pazartesi

Renkler Komedyası














Önce yeşile boyadım, maviye sırtımı döndüm
Denedim , hem yeryüzü hem gökyüzü yeşil olsaydı
Güzel de oldu
Yeşilden şarap olsaydı kırmızı kıskanırdı onu
Onun kadar sarhoş etmedi çünkü hiçbiri beni
Hep yeşil olsaydı belki bitmezdi bu kadar çabuk
Ayılmazdık hiçbirimiz yeşilden...
Yeşil yeşil severdik birbirimizi
Utandığımızda al al olmazdı yanaklarımız
Yeşillenirdik hepimiz
Ama kırmızı kıskansın diye bunlar hep
Durdu bir kenarda bakıyor şimdi
Mavi de yetişti kenardan
Zıpladı yeşilin üstüne oyunbozan çocuk gibi
Oyunun adı altta kalanın canı çıksın
Çıksın!
Hey gidi kapladı yeşilin yarısını, kocakarı gibi
Şimdide kocakarı oldu bak
Masmavi bir kocakarı hem de
Hayır masmavi bir çöl
Evet susuzluktan hayatın kuruduğu
Rüzgarında dudakların çatladığı, kupkuru mavi çöl
Maviye yakışmaz mı tüm bunlar?
Yakışır!
Bütün susuzluklar,bütün ayıplar,bütün hayatsızlık onun olsun
Kimim ben ,sarı...
Yeşil benim olmalı
Üstünü, altından bir çarşaf gibi örtüp kaybetmeliyim onu içimde
Bende maviyi aramamalı , yetmeliyim tek başıma ona
Mavi,yeşil,sarı aşkına!
Girdiler mi hepsi birbirine?
Martılar, bulutlar,rüzgarlar yetişti de güçleri yetmedi hiçbirinin...
Kelebekler,uçuç böcekleri,hanımeli çiçekleri ,gelincikler ve de diğerleri...
Hiçbiri böyle aşk böyle cümbüş görmedi
Her biri güçlüydü bir diğerinden
Panayır ışıkları gibi aydınlattılar etrafı
Bir baktın mavi
Bir baktın yeşil
Bir baktın sarı...
Tanıdık birkaç rol toprak,gök ve yeşil aslında
Orta hallice bir piyesten daha kalabalıktı belki oyuncular
Yazanın elinin bereketi bu
Ama dur, bir ıslaklık aldı götürdü her yeri
Sel gibi aktı, geçti birbirine tüm renkler
Mavi leylaklar,mor gelincikler, sarı martılar oldu şimdi...
Roller değişti bu kez ,
Gök ana oldum ben



Hem de o mavi kocakarı
O kadar ağırım ki
Yeryüzüne indim, bulut oldum, yağıyorum hepsine
Dişilik akıyorum toprağa
Renk renk çocuklarım ve onların bağırışları
Korkularım oldu onların korkuları
Kaçamazsın artık, ağlayışlarım, ağlayışları...
Çöl değilim, hayatım ben derken...
Gözümün tuzlu şerbetini tadarken uykumda
Hepsi rüyaymış meğer
Yaşanmamış günlerin yorgunluğuydu belki
Renkli ...

14 Ağustos 2010 Cumartesi

TOPRAK ANA,GÖK BABA, YEŞİL ÇOCUK ...


Sıcak bir yaz günü rüyası bu.İçiniz serinlesin diye...







Yağmurun yağışını en iyi tanımlayan " bardaktan boşanırcasına yağsa" cümlesini pabucunu dama atacak kadar çok yağıyor.Tanrı üzerimize sifonu çekti sanırım.Ortada ayıp ve günah şeyler yaşandığı kesin.Zaten ben ne zaman yağmur yağsa gök ile toprak sevişiyor derim.Kırmızı noktalı filmlerde yaşananlardan daha pornografik bir olay bence.Kafayı seksle bozmuş sivilceli bir ergenin fantezisi değil bu belirtirim. Doğanın en yalın dişi ve erkek kahramanlarıdır onlar.Hani derler ya " cinsiyet seçiminde çeşitli 'yönelimler' vardır ,orta yolu da bulabiliriz" diye.Eyvallah efendim birşey dediğimiz yok buna .Ama doğa tamamen dişi ve erkek kutuplarından oluşmuyor mu? Biraz da şiirsel belki...Gökyüzü bereketli meni damlalarını bırakırken toprağa işte tam da o sırada gök gürültüsünü işitirsiniz.Şimşekler çakar ,yer yerinden oynar.Bundan daha büyük haz olabilir mi sizce? Yine başladılar işte.Baştan sona günah akıyor .Gece uzun daha...



......



Ve tabi biter nihayetinde gece.Sabah olur .Bereket tanelerini en derinine süzen toprağın artık içinde birşeyler kıpırdanmaya başlamıştır.Önce küçük, buruşuk ve tipi kayık birer tohumdurlar.Daha sonra ceninin göbek kordonuyla annesine bağlanması gibi bağlanır küçük filizler de toprağa.Filizler büyümüştür ve yeşil çocuk sarmıştır toprağın üstünü.Ha toprak artık toprak ana olmuştur.Evinin kadını çocuklarının anası...Gök te babadır artık.Kadınına sahip çıkmıştır,evinin erkeğidir ekmek getirir çocuklarına.Ve tüm bunlar yazılırken gökten 3 elma düşmüş demiyorum bu yazının sonu bu değildi zaten ..çok saçma oldu ya ! aman ne şirin hikaye ! of!







NOT: Ne zaman yağmur yağsa yüzüm kızarır.